Menu

“Sürekli tezler yaşayan bir ülkede antitez olarak doğan” bir dergi: Kalın

Mehmet Güleryüz yönetiminde 1986-1988 yılları arasında üç aylık periyotla çıkan ve toplam yedi sayı yayımlanan Kalın dergisi, sosyal ve siyasi anlamda ciddi değişimler yaşamakta olan bir Türkiye’de dönemin sanat ortamına yeni bir soluk getirmek ve “her şeyin satılık olduğu bir piyasada akan selin ardında kalan kum tanelerini yakalamak” amacı güdüyordu

Mehmet Güleryüz yönetiminde 1986-1988 yılları arasında üç aylık periyotla çıkan ve toplam yedi sayı yayımlanan Kalın dergisi, sosyal ve siyasi anlamda ciddi değişimler yaşamakta olan bir Türkiye’de dönemin sanat ortamına yeni bir soluk getirmek ve “her şeyin satılık olduğu bir piyasada akan selin ardında kalan kum tanelerini yakalamak” amacı güdüyordu. Mali anlamda bağımsızlığı daha baştan ilke edinen ve “az yaşasın öz yaşasın” şiarıyla yola çıkan derginin çizgisi, bir yanıyla tıpkı Güleryüz’ün kendi ağzından resim yaparkenki yaklaşımını yansıtıyordu: “Bilgi edinmek ve sonra serbestçe, aldırmasızca ifade etmek…”

Güleryüz’ün Kalın hakkındaki görüşlerini ve derginin bir tasarı olduğu günlerden yayınlanmasına dek geçen süreci anlamak için gelin Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış olan ve Ayşegül Sönmezay’ın usta sanatçı ile yaptığı nehir söyleşiyi içeren Güldüğüme Bakma kitabına göz atalım. Güleryüz, kitabın ilgili bölümünde Kalın’dan şöyle bahsetmektedir:

“İlk dergi fikrini notlarıma bakarak aktarmak istiyorum. ‘25 Haziran 1975. Günlerden Salı. Şükrü Aysan ile Metin Talayman’ı Paris’ten Berlin’e yolcu ettikten sonra Gard du Nord’un karşısındaki kahvede oturmuş sohbet ediyoruz. Bizi en çok ilgilendiren konu, Türkiye’ye dönünce Akademi’deki tutumla nasıl mücadele edeceğimiz. Sanat dergisi çıkarma düşüncesini Şükrü’ye açıyorum. Olumluyor. Bu konuyu derinliğine düşünmeye karar veriyoruz. Ne de olsa bizim tavrımızı ortaya koyan bir yayın organı olacak. Türkiye’deki dergilerden farklı bir isim düşünüyorum: Eşit. Sadece plastik sanatlarla değil, sanatın bütün alanlarıyla ilgilenmesini istediğimiz için.’

1985’te resim satışları artınca dergi düşüncesi yeniden beni dürtmeye başladı. Hasan Bülent Kahraman’a fikrimi açtım. Genel konular üzerinde fikir birliğine vardık. Derginin giderini ben üstüme alacaktım, özgür olmak için ilan bile istemeyecektik, açık sözlü bir yayın olması gerektiğine inanıyorduk, üç ayda bir basacaktık. Tartışmalarda en çok üzerinde durduğumuz konu, maddi gücünü yalnızca bizden almasıydı; bir bankadan veya dernekten, galeriden, ilandan değil. ‘Az yaşasın öz yaşasın,’ diyorduk, ‘masrafını abonelerden ve karşılık beklemeyen bağışlardan çıkarsın!’ Alaycı bir ismin daha hoş olacağını düşündüm. ‘Sanatın inceliğine karşı Kalın adını koyalım!’”

Derginin kapak tasarımını, Teşvikiye Sanat Galerisi’nin grafik işlerinden sorumlu olan İbrahim Niyazioğlu yapar. Her sayıda farklı bir kapak rengi seçilmesine karar verilir. Dizgi ve matbaa işleri Nihal Ataman sorumluluğundadır. Dergi meselesinden kendisine söz edilince, ilk sayının masraflarını Güleryüz’ün eski dostu Ediz Tezel üstlenir. Bir yandan da abone kaydına başlanır.

Güleryüz ile Hasan Bülent Kahraman’ın tartışmaları aracılığıyla yavaş yavaş derginin hedefleri ve işlevi belirginleşir: Genç sanatçıların önünü açmak, politik bilince sahip gençlerin yazmasına fırsat vermek, var olan sanatla hesaplaşmak, alanı netleştirmek. Ekip, “Reaksiyonlarla karşılaşmayı, doğru yolda olduğumuzun göstergesi saymalıyız!” diye düşünmektedir.

Derginin yayın yönetmeni Mehmet Güleryüz, başyazarı ise Hasan Bülent Kahraman’dır. Kahraman, eleştiri ve düşünce yazılarını ise Ferit Yamansöz mahlası ile yazmaktadır. Yazılarda ilgili kişilere cevap hakkı tanınması vasıtasıyla dergi başka görüşlere de açık hâle getirilir.

Kalın’ın Nisan 1986 tarihli ilk sayısının açılış yazısında derginin vizyonu açıkça ortaya koyulur: “Artık ‘kerameti kendisinden menkul’ şeyhlere de onları ‘uçuran müritlere’ de soru sormak zamanı gelmiştir.” Bu yazının hemen ardından Beral Madra imzalı bir Beuys makalesi gelmekte, onu ise Şükrü Aysan, Sarkis, Balkan Naci, Neş’e Erdok ve Utku Varlık hakkında kaleme alınmış yazılar izlemektedir. 20 sayfalık bu sayı, neredeyse hiç reklam barındırmamakta ve görece küçük hacmine karşın dopdolu bir içerik sunmaktadır. Adeta kendisi ince, içeriği kalındır.

İkinci sayı kültür sanat eğitimi konusuna ayrılır; Canan Beykal’ın Asya-Avrupa Bienali hakkında yazdığı bu sayıda, bir de Beral Madra söyleşisi yer alır. Dönemin güncel bir konusu olarak Dupkovski’nin resmine Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi ve buna dair köşkten gelen açıklama, altın yaldızlı çerçeve içinde verilir. Bu sayıda Güleryüz’ün kaleme aldığı “Bienal mi Beğen al mı?” başlıklı bir yazı da bulunmaktadır.

Güleryüz, derginin teknik meseleleri hakkında Güldüğüme Bakma’da şöyle demektedir: “Dağıtımı elden yapıyorduk. Oraya buraya yaydık ancak para dönüşü olmadı. Bir süre sonra kulaktan kulağa duyulmaya başladı ve birkaç abone aldık. Bizim için önemli olan bu kalitede bir derginin çıkmasıydı. Herkes bana ‘Niye daha düşük kalitede kâğıda basmıyorsun? Kâğıda bu kadar para sarf edilir mi?’ diyordu. Sanat dergisinde biçim ve sunuşun özenli olması gerektiğine inandığım için kulak asmadım.”

Derginin altıncı sayısında, Galeri Baraz’ın AKM’de açtığı “Türk Resminde Modernleşme Süreci” başlıklı sergiye yoğunlaşır. Ardından, 1988 yılında yayımlanan ve dışavurumculuğu eksen alan, önceki sayıların üç katı hacme sahip 64 sayfalık yedinci sayı çıkar. Bu sayıda sinemadan edebiyata, tiyatrodan resme ve şiire kadar olabildiğince geniş yelpazede pek çok yazarın katkısına yer verilmiştir. Bir sonraki sayının konusu da “D grubu” olarak belirlenir. Dergi, o güne dek doğru düzgün bir sergisi bile yapılmamış olan bu mühim Türk sanat grubuna sayfalarında hak ettiği yeri vermeyi amaçlamaktadır.

Ne var ki az sayıda insanın gönüllü çabalarıyla çıkarılan bir derginin sonsuza kadar yaşaması elbette mümkün değildir. Yayın ekibi kendi aralarında konuşup yayını durdurmaya karar verir. Güleryüz bu durumu, “Kalın, okuyucunun eline geçsin diye hepimizin büyük yükler üstlenmesi gerekiyordu. Sanat ve para, bir arada olmuyor. Sanat alanında iş yapıyorsanız bundan ötürü büyük zararlara uğrayabilirsiniz,” sözleriyle özetler.

Kalın dergisi, yetkin yazar kadrosu, dönemi için ilerici görsel tasarımı, mali bağımsızlığı ilke edinmiş yayın politikası ve “ürkmeden ve sözcüklerin arkasına saklanmadan, bulanıklığın anahtar kavramı olan ‘yapıcılığın’ değil, çok net bir biçimde ‘yıkıcılığın’ benimsenmesine uzanan kararlı duruşu” ile, nispeten kısa ömrüne rağmen Türk sanat yayıncılığı tarihinde kendine özgü bir yer edinmiştir. Derginin 35 yılı aşkın süre önce ele aldığı pek çok konu ve sorunun bugün halen belli açılardan güncelliğini koruyor olması ise belki güneşin altında değişen bir şey olmamasıyla, belki de ülkenin trajikomik atmosferiyle anlamlandırılabilir.


Kalın Sanat Seçkisi arşivi

Kalın No:1, Nisan 1986

Kalın No:2, Mayıs-Haziran 1986

 


MAKALE ARŞİVİNE GERİ DÖN